Topluluk önünde konuşmaktan korkanlardan mısınız? Öyleyse yalnız değilsiniz. Topluluk önünde konuşmak ya da sunum yapmak en korkulan şeyler listelerinde pek çok rakibini geride bırakarak daima başlara oynuyor. Peki neden korkuyoruz? Ya da şöyle sorayım; korktuğumuz şey salt sunum yapmak mı? Korkumuzun asıl nedeni sınanma korkusu olmasın?
Sunum korkusu yaşayan kişilerle konuştuğumda satır aralarında duyduğum şey en çok ‘performans kaygısı’ oluyor. Sunum yapmayı bir nevi sınav gibi yaşıyorsak, doğal olarak ‘Başarabilecek miyim?’, ‘Beni beğenecekler mi?’, ‘İyi yapabilecek miyim?’ soruları arasında sıkışıp kalıyoruz ve bu sıkışıklık heyecan, kaygı, stres olarak hayat buluyor. Korktuğumuz şey beğenilmeme, onaylanmama, başarısız bulunma aslında. Oysa sunumunuzu dinleyecek olanlar sizi sınamak için orada değiller (çoğunlukla), anlatacaklarınızı duymak için oradalar. Sunumu bir sınav haline getirmekten, kendini ispatlama olayına dönüştürmektense farklı bir açıdan bakmaya ne dersiniz? Buyurunuz öyleyse: Sunum yapmak bir paylaşma halidir. Sizde olanı, onu duymaya/bilmeye ihtiyacı olanlarla paylaşacaksınız. ‘Bende bir şey var ve onu dinleyicilerimle paylaşacağım. Bilgimi, ürünümü, projemi, önerimi paylaşacağım.’ Hepsi bu! Kendinize değil konunuza, bilginize odaklanın. O sahnede ya da masada sunacağınız siz değilsiniz; bilginiz. İnanın, bu perspektif işinizi çok kolaylaştıracak.
Sunum kaygısını azaltacak birkaç noktayı daha hatırlayalım: Konunuza hakim olmak ve daha da önemlisi ona yürekten inanmak, sunuma yeterince hazırlanmak, gelebilecek soru ve itirazları öngörmek ve üstlerine çalışmak, gerekirse prova yapmak kendinize daha çok güvenmenizi sağlarken heyecanınızı dindirecektir. Kendimize ve sunumumuza güvenmenin yanında, ortama ve gruba güvenmek de önemli. Yabancı olduğumuz, ilk kez gördüğümüz, tanımadığımız ortamlarda kendimizi daha az güvende hissederiz ve bu korkuya neden olabilir. Dolayısıyla tanıyın! Sunum yapacağınız mekanı önceden görmek ve dinleyicilerinizle ilgili ön araştırma yapmak sunum günü yabancılık yaşamanıza engel olacak; aşina olduğunuz bir ortamda, bildiğiniz kişiler arasında ve güvende hissetmenizi, daha az heyecanlanmanızı sağlayacaktır. Ayrıca, birkaç gevşeme ve nefes egzersizini bu gibi zamanlar için aklınızın bir cebinde bulundurmakta fayda var.
Öte yandan biraz heyecanın yaratıcılığı tetiklediğini, iyi ve yaratıcı işler çıkarmak için gerekli olduğunu unutmayalım. İçimizde dolaşan heyecan kelebeklerinin yarattığı enerji bizi çalışmaya ve üretmeye, sınırlarımızı aşmaya sevk eden yakıtımız. Bütün mesele kelebeklerle savaşmak yerine özgürce uçmalarına izin vermek. Baksanıza, çok güzel değiller mi?
Betül Bozkurt