Hepimiz Küçük Prens’in hikayesine bayılıyoruz. En sevdiğimiz kitapların başında, en çok satanlar listesinde hep O var. Küçük Prensli defterlerimiz, çantalarımız; Küçük Prens üstüne kitaplarımız, yayınlarımız, filmlerimiz var. Ama…
Ama hala daha fazlasına, daha da fazlasına sahip olmanın peşinde koşturuyoruz; ama hala sayıları değerlerden üstün tutuyoruz; hala sorunlarımızla yüzleşmek yerine onlardan kaçıyor, vakitsizlikten şikayet edip her anımızı doldurmaya devam ediyoruz… Beklemenin tatlı heyecanını yaşamaktansa belirsizliğe kılıç sallıyoruz. Yalnızlık bunaltıları yaşıyor ve fakat insanlarımıza, ilişkilerimize emek vermiyor, zaman ayırmıyoruz. Kendimize kızdıkça ötekini yargılıyoruz. Hayal etmiyor, hissetmiyor, gerçekten görmüyor sadece bakıyoruz. Yetinemiyoruz.
Bomboş bir gezegene hükmeden kral, çok içtiğini unutmak için çok içen sarhoş, işlerin yapılması için kaşifi bekleyen coğrafyacı, sahip olduğu yıldızların hesabını yapan iş adamı, kendini vazgeçilmez sanan bekçi… Ne kadar da komikler, değil mi? Yaptıkları ne kadar da saçma!
O koyun o gülü yemedi tabi de sizin gülünüz ne alemde?
Betül Bozkurt